19 Kasım 2013 Salı

Öğreniyorum

  Geçen yazımda geçmiş yaşıma rağmen bisiklete başlamanın getirdikleri ve götürdüklerinden size biraz bahsetmiştim. Bugün ise artık bisikleti tam performansıyla kullanmaya başlamış mutlu bir bisikletsever olarak karşınızdayım. Bunun nasıl büyük bir mutluluk olduğunu kendini bu işe gerçekten adamış olanların çok iyi anlayacağını düşünüyorum. Bir taraftan bisikleti dengede tutup, diğer yanda ellerimi gidonda biraz yanda duran zile bile götüremezken, şimdi vites değiştirmeyi kolaylıkla yapıp, rampalarda hafifçe seleden yükselip, zıp zıp zıplamaktan kurtulmuş bir kişi olarak yazıyorum bu satırları üstelik. Bu öyle değişik bir tutku oldu ki benim için, en ufacık bir değişim bile mucizevi geliyor bana. Şurada çok uzak değil, sadece bir kaç ay öncesinde binmeyi öğrenmekten vazgeçmişken, şimdilerde hayal edemediğim mesafelere bisikletle gidebiliyorum. 
  Bir çok zaman görmeden geçip gittiğim ve bisiklete dair olan her şey artık dikkatimi çekmeye başladı. Bunları görmek, kenara not düşmek ya da mümkünse hemen bir fotoğraf çekmek refleks haline geldi.


Grup halinde gördüğüm tüm bisikletlilere hemen katılma isteği, profesyonel takımlara uzaktan hayran hayran bakıp, küçük bir kız çocuğu gibi onlara el sallamak, garip bir ruh halinin bendeki izleri şimdilerde. İşi gücü bırakıp kitabımı, not defterimi ve fotoğraf makinemi sırtıma vurup bisiklet sürmekten başka şey düşünemez hale geldim. Hafta sonlarını iple çekiyor ve  üstelik iş günlerinde sabah saat 6 da zorla kalkarken ve sadece hafta sonunda ihtiyaç duyacağım uykuya aldırmadan, cumartesileri yine neredeyse yakın saatlerde uyanıp eşimle beraber kendimi yollara düşmüş buluyorum.
  İlk uzun mesafemizi bundan üç hafta önce yaptık. Kadıköy-Küçükyalı arasındaki bu mesafeyi bir anda katetmemiş olsak da, Kadıköy'deki eski balonun olduğu yerden başlayan sahilden Bostancı'ya gidebiliyor olmak hem benim ve hem de bana bir şekilde eşlik eden eşim için de inanılmaz ve bir o kadar da keyifliydi. Üstelik bu güzergahta belediyenin hem kurbağalı dere kısmında ve hem de Fenerbahçe ve devam eden yol güzergahında caddede ve sahil şeridinde harika bir bisiklet yolu yapmış ve tamamlamış olması da işin tadı tuzu oldu.

Zira bu konudaki iki büyük zorluktan biri yol, diğeri ise seni dikkate almayan yayalar... Taşıt trafiği kısmına hiç geçmiyorum henüz!
   Bu ilk uzun mesafe yolculuğumuzda bir türlü en ağır seviyeye getiremediğim (doğru zamanda vites atamıyordum sanırım) vitesi de düz yolda kullanabilmiş olmak da ilklerim arasına girdi. Bisikleti asıl şimdi kullanmışım meğer. Fakat kendimi çok zorlamış olacağım ki, akşam laktik asidin bacağımdaki tüm varlığını hissettim desem yeridir. Bisiklet yolunun kolaylığına, artık bisiklette bir çok şeyi aştığıma aldanıp, bu sevdaya körlemesine kapılıp gitmem, kendimi gereksiz zorlamam pek hoş sonuçlar doğurmuyor tabii. Tadını çıkararak gidip, gereksiz acı yaşamanın pek de bir anlamı yok sanırım.Yine de her şeye rağmen itiraf etmeliyim ki; mesafelerin uzamasının getirdiği mutluluğun yerini de başka hiçbir şey dolduramaz. :)


Keyifli pedallamalar...

5 Eylül 2013 Perşembe

Başlarken

        Bisiklete binmeyi öğrenmenin ille de çocuklukta olması gerektiğini düşünenlerden değilim. Dolayısı ile bana ilerlemiş yaşına rağmen bisiklete binmeyi bilmediğini söyleyenlere de gözüne ışık tutulmuş tavşan gibi baka kalmam. Fakat yadsınamayacak bir gerçek de ailelerin klasik bir karne hediyesiyle çocuklarına armağan ettikleri bisikletler, bir çoğumuzun hayatına erken dönemde girer. Bunun yanında siz de benim gibi fazla korumacı bir aileye sahip olduysanız, değil iyi bir karne hiçbir güç o bisikleti size getiremez. Zamanla da unutulmuşların arasında kendine bir yer bulur. 
       Benim bisiklet sevdam ise aslında motosiklete duyduğum tutkuyla birlikte ortaya çıktı. Motosikletten önce ehliyet alma gerekliliği, iki tekerlek üstünde denge kurmanın ne demek olduğunu bilmeyen benim için ilk adımın bisikletle olmasını bir şekilde zorunlu kıldı. Böylece daha sonra aşka dönüşecek olan maceram  da başlamış oldu. Fakat ilk deneyimimi kötü bir bisikletle yapmış olmam, neredeyse 1,5 saatlik emeğimin hem hayal kırıklığı, hem de umutsuzluk olarak bana geri dönmesine sebep oldu. Su toplayan elim, gereksiz adale ağrılarımı söylemiyorum bile. Yine de vazgeçmek benim kitabımda yazmıyordu. Nitekim beni bu sevdada teşvik eden arkadaşlarımın da desteğiyle bir sonraki denememde neredeyse 5 dakika içinde kullanmayı öğrendim. Sıkıntı sadece ilk anlar. Hız aldıktan sonra nasıl olduğunu anlamadan iki tekerlek üstünde dengede durmaya başlıyor muşsunuz meğer. O anı unutmak da pek mümkün olmuyor sonra. Bir de, bisikleti arkadan tutarak size yardımcı olan kişinin yanınıza gelip, bisiklet hızına yetişmek için koştuğunu görmenin mutluluğu gibisi yok. Rüzgarı yüzünüzde hissettiğiniz anda ise artık geri dönülmez bir yola da girmiş oluyorsunuz. Öyle ki çocuklar için çok basit ve sıradan bir olay, yetişkin bir insan için üzerine duygusal yazılar yazacak kadar değerli bir olay haline geliveriyor.
          Kısacası bu yazımda demem o ki yetişkinseniz ve ilk defa bisiklete binecekseniz, benim düştüğüm hataya düşmeyin. Bilenin bile zor bindiği bir bisiklete sırf acemisiniz diye hiç elinizi uzatmayın. Kiralasanız da, arkadaşınızdan ödünç de alsanız iyi bir bisikletle başlayın bu işe. Oturduğunuz zaman ayaklarınız yere değsin bir de mümkünse. Sonrası düğün, dernek. :)


20 Ağustos 2013 Salı

Niye böyle bir blog?

        Yeni bir bisikletli olarak ve bisikletli olmamla birlikte artan farkındalığım, bisikletlilerin yaşadıkları sorunları, bu sorunların görülmesi, duyulması gerektiğinin isteği bu bloğun açılmasında temel sebep oldu. Ayrıca çokça profesyonel sitelere denk gelmemden kaynaklı, burada daha çok amatörce deneyimlerin aktarılacağı, sürüş deneyimi kazandıkça bir bisikletlide değişen şeylerin neler olacağı, adım adım bu gelişim süreci, ayrıca bu süre içinde keşfedilen, gidilen yerlerin tanıtımını da yapmayı istemem bloğun açılmasında bir diğer sebepti.  Bu bölümün de bloğun keyifli yazılarını oluşturacağı ümidindeyim.
         Sorunlar demiştim, onları fark etmem, bisikleti ulaşım aracı olarak kullanmaya başlamamla birlikte kendini net bir şekilde gösterdi. Bisikletli trafik kazaları bir yanda, yayaların da maalesef ne bisiklete, ne de sürücülerine saygılı olmadıklarını gördüm. Sahil boyunca giden bisiklet yolunda yürümek neredeyse herkes için bir hobi haline gelmiş. Bisiklete karşı yönden gelirken hiç istifini bozmayanlar, bisikletlinin önünde giderken çalınan kornaya aldırış etmeyenler, uyarıldıklarında terslenip, söylenenler... İnanılmaz saygısız savunma sözcüklerini burada yazmıyorum bile. Trafik çok daha uç noktası neredeyse bunların. Biz daha sahilde emniyetli bir şekilde -hem kendi emniyetimiz, hem yayaların emniyeti- gidemezken, araç trafiğine çıkmak benim için şu anda sadece bir hayal.
          Aslında tüm bu konuların tamamını içeren harika bir yazı vardı bugünkü Radikal Gazetesinde. Çift Tekere Yaşam Hakkı  başlığı altında yayımlanan yazıyı kaçırdıysanız eğer, başlık yazısının üzerini tıklayarak okuyabilirsiniz.

            Keyifli pedallamalar...