7 Mayıs 2014 Çarşamba

Tatili Buldun Mu Pedalla!

          Geçtiğimiz haftaları, iki gün çalışıp, bir gün tatil yaptığımız günlerle tamamladık. Bu hafta ise mesai saatleri geçmek bilmiyor benim için. Fakat yine de o günleri buradan yazarak bir kere daha hatırlamak da güzel. :)            
          23 Nisan'da henüz tamamlanmamış olsa da Maltepe Park'ına gitmek üzere yola çıktık. Hava zaman zaman yüklendiği bulutlarla yine bizi tedirgin etse de, uzun bir aradan sonra yeniden Maltepe'ye  gitmek iyi geldi (Başlangıç noktası Kadıköy). Bisiklet yollarının tüm parka ve gidiş geliş yönü olarak oldukça geniş bir alana sahip olması sürüşü inanılmaz rahatlatmış (En azından benim gibi acemi biri için). Ayrıca yolların yayaların gezi alanından ağaçlandırma ile ayrılmış olması ise bizi ayrıca mutlu etti. O ağaçlar büyüdüğünde  hem daha da güzel bir görüntü ve hem de daha keyifli bir sürüş olacak eminim.


            Fakat daha o gün dahi keyfimizi kaçıran, yayaların inatla bisiklet yolunu bulup, o yolda yürümeyi tercih etmeleriydi. Yolun rengi cezbediyor sanırım. :(


              Bir diğer tatil günümüz ise bizi, pedallayarak daha da uzaklara taşıdı. Bu seferki güzergahımız Kadıköy-Pendik-Kadıköy oldu. Tabii bizim için bu geziler bol molalı, bol kahveli, zaman zaman fotoğraf çekmeli, bol muhabbetli zamanları içeriyor. Bir yandan da ille de öyle bir niyetimiz olmasa da, bize kondüsyon da kazandırmış oluyor. Sanırım bir süre sonra aldığınız mesafe de size yetmemeye başlıyor. Pendiğe kadar gidebilmiş olmanın sevinci, heyecanı, şaşkınlığı ve yorgunluğu ile limanda bir fotoğraf çekmeyi akıl edemediğimi ise ancak fark ediyorum.


              Bu sürüşte  fark ettiğim bir başka ve önemli husus, su ihtiyacının unutulmaması gerektiği. Bu uzun mesafede 1LT bile tüketmemiş olduğumu gördüğümde, yorgunluğumun ve sersemliğimin önemli bir kısmının da bu su eksikliğinden kaynaklandığını düşündürdü. Gerçi bunu fark etmem, aşağı yukarı 70KM yi ilk defa bisikletle katetmiş bir insan olarak kollarımın titremesinin önüne geçemediğimi, evdeki kanepeye kendimi yığılırcasına bıraktığımı, ertesi gün işe gidip gidememe konusunda derin düşüncelere daldığımı da saklayacağım anlamına gelmiyor elbet. :)
              Sözün kısası 23 Nisan ve 1 Mayıs, bizim için yine pedallama günü olarak kayıtlara geçti...


Sağlıklı Yaşam İçin Bisiklet Sür!

      Uzun bir aradan ve aslında birikmiş anılardan sonra nihayet bir şeyler yazma fırsatı bulabiliyorum. Mevsimin bahara dönmesiyle birlikte çiçeği burnunda bisikletli olarak beni yine pedallama heyecanı sardı tabii. Havanın, son dakika bile olsa, nasıl bir hamle yapacağını kestirmenin zor olduğu bu aylarda yollara düşmek riskleri de göze almayı gerektiriyor. :) Biz de yine böyle bir günde, üstelik havanın koyu karanlık, rüzgarlı ve yağışlı olduğuna aldırmadan Bisikletliler Derneğinin düzenlendiği "Sağlıklı Yaşam İçin Bisiklet Sür!" etkinliğine katıldık. Aslında katıldık demek çok iddialı olur, çünkü ben zaman aralığını yanlış hatırladığım için maalesef toplu sürüş içinde bulunamadık. Kaldı ki bulunsak da tahminim topluluktan çok kopuk bir mesafeden takip ediyor olurduk. Bağdat Caddesi sabah erken saatlerde trafiğe kapanmıştı. Ancak taş çatlasın 45 dakika o caddenin sessizliğinin ve her şeye rağmen inatla caddeye fırlamaya hazır araçların bizlere yol vermesinin keyfini sürebildik diyebilirim.



          Dönüş yolunda sahildeki  Beltur'lardan birine sığındık. Hem şiddetini arttıran yağmurdan biraz kaçmak ve hem de günün sabah kahvesini mis gibi toprak kokusu eşliğinde içmekti niyetimiz. Fakat bizim dinlenme molası, zaman zaman yavaşlayan ama çoğu zaman şiddetini arttıran yağmurdan tamamen kurtulmamıza yetmedi. Bir şekilde eve dönmek zorunda olduğumuzdan, yağmura aldırmadan yola düştük. Sahil boyunca tek tük de olsa koşu yapan ya da pedallayan insanları görünce de, tek çılgın biz değiliz diye içimiz rahat eve döndük. Biraz ıslanmış olarak...


            Yağmurlu havada en keyiflisi ise, önünüze aniden fırlayacak bir çocuğun, inatla bisiklet yolundan yürüyen bir yayanın karşınıza çıkma ihtimalinin çok düşük olması. Bunun yanında yağmur damlalarının  denize düşüşünü, rüzgarın ve kulaklığınızdan gelen müziğin eşliğinde seyretmek de bu keyfi daha renklendirenlerden...


          
  

19 Kasım 2013 Salı

Öğreniyorum

  Geçen yazımda geçmiş yaşıma rağmen bisiklete başlamanın getirdikleri ve götürdüklerinden size biraz bahsetmiştim. Bugün ise artık bisikleti tam performansıyla kullanmaya başlamış mutlu bir bisikletsever olarak karşınızdayım. Bunun nasıl büyük bir mutluluk olduğunu kendini bu işe gerçekten adamış olanların çok iyi anlayacağını düşünüyorum. Bir taraftan bisikleti dengede tutup, diğer yanda ellerimi gidonda biraz yanda duran zile bile götüremezken, şimdi vites değiştirmeyi kolaylıkla yapıp, rampalarda hafifçe seleden yükselip, zıp zıp zıplamaktan kurtulmuş bir kişi olarak yazıyorum bu satırları üstelik. Bu öyle değişik bir tutku oldu ki benim için, en ufacık bir değişim bile mucizevi geliyor bana. Şurada çok uzak değil, sadece bir kaç ay öncesinde binmeyi öğrenmekten vazgeçmişken, şimdilerde hayal edemediğim mesafelere bisikletle gidebiliyorum. 
  Bir çok zaman görmeden geçip gittiğim ve bisiklete dair olan her şey artık dikkatimi çekmeye başladı. Bunları görmek, kenara not düşmek ya da mümkünse hemen bir fotoğraf çekmek refleks haline geldi.


Grup halinde gördüğüm tüm bisikletlilere hemen katılma isteği, profesyonel takımlara uzaktan hayran hayran bakıp, küçük bir kız çocuğu gibi onlara el sallamak, garip bir ruh halinin bendeki izleri şimdilerde. İşi gücü bırakıp kitabımı, not defterimi ve fotoğraf makinemi sırtıma vurup bisiklet sürmekten başka şey düşünemez hale geldim. Hafta sonlarını iple çekiyor ve  üstelik iş günlerinde sabah saat 6 da zorla kalkarken ve sadece hafta sonunda ihtiyaç duyacağım uykuya aldırmadan, cumartesileri yine neredeyse yakın saatlerde uyanıp eşimle beraber kendimi yollara düşmüş buluyorum.
  İlk uzun mesafemizi bundan üç hafta önce yaptık. Kadıköy-Küçükyalı arasındaki bu mesafeyi bir anda katetmemiş olsak da, Kadıköy'deki eski balonun olduğu yerden başlayan sahilden Bostancı'ya gidebiliyor olmak hem benim ve hem de bana bir şekilde eşlik eden eşim için de inanılmaz ve bir o kadar da keyifliydi. Üstelik bu güzergahta belediyenin hem kurbağalı dere kısmında ve hem de Fenerbahçe ve devam eden yol güzergahında caddede ve sahil şeridinde harika bir bisiklet yolu yapmış ve tamamlamış olması da işin tadı tuzu oldu.

Zira bu konudaki iki büyük zorluktan biri yol, diğeri ise seni dikkate almayan yayalar... Taşıt trafiği kısmına hiç geçmiyorum henüz!
   Bu ilk uzun mesafe yolculuğumuzda bir türlü en ağır seviyeye getiremediğim (doğru zamanda vites atamıyordum sanırım) vitesi de düz yolda kullanabilmiş olmak da ilklerim arasına girdi. Bisikleti asıl şimdi kullanmışım meğer. Fakat kendimi çok zorlamış olacağım ki, akşam laktik asidin bacağımdaki tüm varlığını hissettim desem yeridir. Bisiklet yolunun kolaylığına, artık bisiklette bir çok şeyi aştığıma aldanıp, bu sevdaya körlemesine kapılıp gitmem, kendimi gereksiz zorlamam pek hoş sonuçlar doğurmuyor tabii. Tadını çıkararak gidip, gereksiz acı yaşamanın pek de bir anlamı yok sanırım.Yine de her şeye rağmen itiraf etmeliyim ki; mesafelerin uzamasının getirdiği mutluluğun yerini de başka hiçbir şey dolduramaz. :)


Keyifli pedallamalar...

5 Eylül 2013 Perşembe

Başlarken

        Bisiklete binmeyi öğrenmenin ille de çocuklukta olması gerektiğini düşünenlerden değilim. Dolayısı ile bana ilerlemiş yaşına rağmen bisiklete binmeyi bilmediğini söyleyenlere de gözüne ışık tutulmuş tavşan gibi baka kalmam. Fakat yadsınamayacak bir gerçek de ailelerin klasik bir karne hediyesiyle çocuklarına armağan ettikleri bisikletler, bir çoğumuzun hayatına erken dönemde girer. Bunun yanında siz de benim gibi fazla korumacı bir aileye sahip olduysanız, değil iyi bir karne hiçbir güç o bisikleti size getiremez. Zamanla da unutulmuşların arasında kendine bir yer bulur. 
       Benim bisiklet sevdam ise aslında motosiklete duyduğum tutkuyla birlikte ortaya çıktı. Motosikletten önce ehliyet alma gerekliliği, iki tekerlek üstünde denge kurmanın ne demek olduğunu bilmeyen benim için ilk adımın bisikletle olmasını bir şekilde zorunlu kıldı. Böylece daha sonra aşka dönüşecek olan maceram  da başlamış oldu. Fakat ilk deneyimimi kötü bir bisikletle yapmış olmam, neredeyse 1,5 saatlik emeğimin hem hayal kırıklığı, hem de umutsuzluk olarak bana geri dönmesine sebep oldu. Su toplayan elim, gereksiz adale ağrılarımı söylemiyorum bile. Yine de vazgeçmek benim kitabımda yazmıyordu. Nitekim beni bu sevdada teşvik eden arkadaşlarımın da desteğiyle bir sonraki denememde neredeyse 5 dakika içinde kullanmayı öğrendim. Sıkıntı sadece ilk anlar. Hız aldıktan sonra nasıl olduğunu anlamadan iki tekerlek üstünde dengede durmaya başlıyor muşsunuz meğer. O anı unutmak da pek mümkün olmuyor sonra. Bir de, bisikleti arkadan tutarak size yardımcı olan kişinin yanınıza gelip, bisiklet hızına yetişmek için koştuğunu görmenin mutluluğu gibisi yok. Rüzgarı yüzünüzde hissettiğiniz anda ise artık geri dönülmez bir yola da girmiş oluyorsunuz. Öyle ki çocuklar için çok basit ve sıradan bir olay, yetişkin bir insan için üzerine duygusal yazılar yazacak kadar değerli bir olay haline geliveriyor.
          Kısacası bu yazımda demem o ki yetişkinseniz ve ilk defa bisiklete binecekseniz, benim düştüğüm hataya düşmeyin. Bilenin bile zor bindiği bir bisiklete sırf acemisiniz diye hiç elinizi uzatmayın. Kiralasanız da, arkadaşınızdan ödünç de alsanız iyi bir bisikletle başlayın bu işe. Oturduğunuz zaman ayaklarınız yere değsin bir de mümkünse. Sonrası düğün, dernek. :)


20 Ağustos 2013 Salı

Niye böyle bir blog?

        Yeni bir bisikletli olarak ve bisikletli olmamla birlikte artan farkındalığım, bisikletlilerin yaşadıkları sorunları, bu sorunların görülmesi, duyulması gerektiğinin isteği bu bloğun açılmasında temel sebep oldu. Ayrıca çokça profesyonel sitelere denk gelmemden kaynaklı, burada daha çok amatörce deneyimlerin aktarılacağı, sürüş deneyimi kazandıkça bir bisikletlide değişen şeylerin neler olacağı, adım adım bu gelişim süreci, ayrıca bu süre içinde keşfedilen, gidilen yerlerin tanıtımını da yapmayı istemem bloğun açılmasında bir diğer sebepti.  Bu bölümün de bloğun keyifli yazılarını oluşturacağı ümidindeyim.
         Sorunlar demiştim, onları fark etmem, bisikleti ulaşım aracı olarak kullanmaya başlamamla birlikte kendini net bir şekilde gösterdi. Bisikletli trafik kazaları bir yanda, yayaların da maalesef ne bisiklete, ne de sürücülerine saygılı olmadıklarını gördüm. Sahil boyunca giden bisiklet yolunda yürümek neredeyse herkes için bir hobi haline gelmiş. Bisiklete karşı yönden gelirken hiç istifini bozmayanlar, bisikletlinin önünde giderken çalınan kornaya aldırış etmeyenler, uyarıldıklarında terslenip, söylenenler... İnanılmaz saygısız savunma sözcüklerini burada yazmıyorum bile. Trafik çok daha uç noktası neredeyse bunların. Biz daha sahilde emniyetli bir şekilde -hem kendi emniyetimiz, hem yayaların emniyeti- gidemezken, araç trafiğine çıkmak benim için şu anda sadece bir hayal.
          Aslında tüm bu konuların tamamını içeren harika bir yazı vardı bugünkü Radikal Gazetesinde. Çift Tekere Yaşam Hakkı  başlığı altında yayımlanan yazıyı kaçırdıysanız eğer, başlık yazısının üzerini tıklayarak okuyabilirsiniz.

            Keyifli pedallamalar...